Korku filmleri, izleyicileri germe konusunda oldukça etkili olan ve bu alanda yüksek kalitede yapımlara sahip olan eserlerdir. Ancak, her korku filmi herkes üzerinde aynı etkiyi yaratmaz. Bu nedenle, bir korku filminden en azından izleyiciyi tedirgin etmesi beklenir.
Korku sinemasının amacı, izleyicilere heyecan ve gerilim sunmaktır. Fakat bazı filmler, beklenen etkiyi yaratmada başarısız olabilir. Bu durum, izleyicilerin farklı korku algıları ve beklentileri ile de ilgilidir. Dolayısıyla, her korku filmi izleyiciyi aynı şekilde etkilemez.
Korku sinemasında Stephen King'in eserleri dışında, pek çok film izleyiciler üzerinde derin bir korku hissi yaratma konusunda etkili olamaz. Ancak, yalnızca korku ustalarının yapıtları bu tür bir etki yaratmaz. Bazı yönetmenler ve senaristler, izleyiciyi filmin ilerleyen bölümlerinde endişe duymaya ve karanlıkta film izlerken ışıkları açmaya zorlayabilir. İzleyici, olayların nasıl gelişeceğini kestiremez ve aklında farklı senaryolarla boğuşur. Bu durum, korku seviyesinin artmasına, izleyicinin tüylerinin diken diken olmasına ve hatta filmi izlemekten çekinecek kadar korkmasına yol açar. İşte bu tür duyguları izleyiciye yaşatan nadir yönetmen ve senaristlerin eserleri, korku filmi tutkunlarını bekliyor.
Laura Hall, ayrı yaşadığı eşi Richard'ın, aşırılıkçı bir Hristiyan tarikatıyla ilgili bir kitap araştırırken tanıştığı Grace Marshall ile evlenmeyi düşündüğünü açıklamasının ardından intihar eder. Tarikatta büyüyen Grace, babası tarafından düzenlenen toplu intiharların tek hayatta kalanıdır. Laura'nın ölümü, Richard ve çocukları Aiden ile Mia üzerinde derin bir etki bırakır ve ikisi de psikolojik bir çöküş yaşar.
Zamanla, çocuklar yeni bir kadınla tanışır ve birlikte bir köy evinde yeni bir yaşam kurmaya karar verirler. Uzak bir tatil köyünde, nişanlısının iki çocuğuyla birlikte üvey anne olarak yaşamaya başlar. Bu süreçte, köyde kış mevsimi yaşanmakta ve etkileyici bir kar yağışı gözlemlenmektedir. Ancak, zamanla çözülmeye başlayan ilişkiler, sonunda çatışmalara yol açar.
Tasya Vos, diğer insanların bedenlerine girebilmek için beyin implantı teknolojisini kullanan bir kurumsal ajandır. Bu yeteneği sayesinde, onları şirketin çıkarları doğrultusunda suikastlar gerçekleştirmek için yönlendirmektedir. Ancak, bu tür görevlerde geçirdiği süre, Tasya'nın içsel dünyasında köklü bir değişime yol açar. Uzun zamandır bu tür bir yaşam sürdürdüğü için, geçmişteki şiddet dolu anıları ve bastırılmış dürtüleriyle başa çıkmakta zorlanmaya başlar.
Zihinsel baskı arttıkça, Tasya kontrolünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalır ve olaylar hızla karmaşık bir hal alır. Kısa süre içinde, kendi kimliğini tehdit eden bir adamın zihninde sıkışıp kaldığını fark eder. Bu durum, onun için bir çıkmaz haline gelir ve Tasya, bu tuzaktan kurtulmak için amansız bir mücadeleye girişir. Olayların gelişimi, onun içsel çatışmalarını ve hayatta kalma arzusunu daha da derinleştirir.
Başarılı yazar Veronica Henley, kendisini korkunç bir gerçekliğin pençesinde bulur ve bu durumdan kurtulmak için akıllara durgunluk veren bir gizemi çözmesi gerekmektedir. Bu gizem, Veronica’nın eşi ve küçük çocuğunun da hayatını tehdit etmektedir. Bir kölelik sistemini çökertmek zorunda kalan Veronica, her zamankinden daha dikkatli olmalıdır. Zira birçok insanın kaderi onun elindedir. Kölelik sisteminden kaçmaya çalışanların öldürüldüğü bir ortamda, Veronica çıkış yolu arayışını sürdürmektedir. Farklı bir dünyada yaşayan ve köleleştirilmiş bireylere yardım etme sorumluluğu, onun için her şeyi daha da karmaşık hale getirir.
Veronica, sonunda polisten yardım talep etmeye karar verdiğinde, suçluları adalete teslim etmeyi ve masum köleleri kurtarmayı hedefler. Ancak çiftlikte işler beklenmedik bir şekilde karışır. Bu süreçte, hem kendi ailesinin güvenliğini sağlamak hem de kölelik sisteminin pençesindeki insanları kurtarmak için büyük bir mücadele vermek zorundadır. Veronica’nın cesareti ve kararlılığı, bu tehlikeli yolculukta ona rehberlik edecektir.
On altı yaşındaki Alice Palmer, bir barajda yüzme sırasında boğularak hayatını kaybeder. Vücudu kurtarıldığında, kaza sonucu ölüm kararı verilir ve yas tutan ailesi onu defneder. Alice'in kaybı, ailesinin hayatında derin bir boşluk yaratır ve çocuklarının ölümünden dolayı büyük bir acı içindedirler. Aile, zamanla evlerinde ve çevresinde bir dizi tuhaf ve açıklanamaz olayla karşılaşır. Bu olayların ardındaki nedeni bir türlü anlayamazlar.
Huzursuz bir ruh hali içinde olan Palmer ailesi, psişik ve parapsikolog Ray Kemeny'den yardım talep eder. Ray, yaptığı araştırmalar sonucunda Alice'in gizli ve çifte bir yaşam sürdüğünü keşfeder. Aile, bir dizi ipucu sayesinde Alice'in gizemli geçmişinin ortaya çıktığı Mungo Gölü'ne yönelir. Lake Mungo, bir gizem, gerilim ve hayalet hikayesini barındıran bir öyküdür. Aile, bu gizemi çözmeye çalışırken, aynı zamanda kaybettikleri çocukları için yas tutmaya devam eder.
FBI stajyeri Clarice Starling Jodie Foster, Batı Virginia köklerini gizlemeye çalışarak kariyerinde ilerlemek için büyük bir çaba sarf etmektedir. Bazı insanlar onun geçmişini öğrendiğinde, onu otomatik olarak gerici veya işe yaramaz olarak yargılayabilir. Mezuniyetinin ardından, Jack Crawford Scott Glenn liderliğindeki ajansın Davranış Bilimleri Birimi'nde görev almayı hedeflemektedir. Clarice, stajyerlik döneminde zorluklarla boğuşurken, bir gün beklenmedik bir görevle karşılaşır.
Clarice, Dr. Hannibal Lecter'ı Sir Anthony Hopkins sorgulamakla görevlendirildiğinde, bu durumun sıradan bir görev olmadığını fark eder. Onun görevi, medya tarafından "Buffalo Bill" Ted Levine olarak adlandırılan ve şu ana kadar Amerika'da beş kurbanı katletmiş bir seri katilin davasını çözmelerine yardımcı olmaktır. Lecter'ın derin psikolojik bilgisi, bu cinayetlerin ardındaki sırları açığa çıkarmak için kritik bir öneme sahiptir.
Paris'in sokaklarının derinliklerinde, sayısız ruhun ebedi istirahatgahı olan kilometrelerce uzanan gizemli bir yeraltı mezarlığı bulunmaktadır. Bu karanlık ve karmaşık mezar yapısından, yüzeydeki insanların çoğu habersizdir. Ancak bir keşif ekibi, henüz keşfedilmemiş olan bu kemik labirentine adım attığında, ölüler şehrinin sakladığı karanlık sırlar gün yüzüne çıkmaya başlar. Bu sır, bir anda herkes için büyük bir tehlike haline gelir. "As Above, So Below" adlı film, deliliğe ve korkuya sürükleyen bir yolculuk sunarak, insan ruhunun derinliklerine iniyor ve hepimizin peşini bırakmayan kişisel iblisleri gün yüzüne çıkarıyor. Bu iblisler, izleyicilerde yoğun bir gerilim ve korku hissi yaratıyor. Film, bu duyguları derinlemesine hissettirerek izleyiciyi etkisi altına alıyor.